Yeni zamanlarda her kavramın/olgunun başına gelen, ‘güzellik’ kavramının da başına gelmiştir ve birileri güzelliği standartlara bağlamıştır. Şimdi, güzellik tanımlanmış bir şeydir ve bu tanıma uymayan hiçbir şey güzel sayılmaz. Herkesin güzellikten nasibini alabilmesi için dışarıdan dayatılan standartlara uyum sağlaması, bunu yapamıyorsa yakınlaşmaya çalışması gerekir. Kozmetik endüstrisi, tekstil imparatorlukları, moda tröstleri, plastik cerrahi krallıkları… Fiziksel görünümlerinin nasıl olması gerektiğine karar verenler insanlar değil, güzellik piyasasının yarattığı ve bilgeliği sorgulanmayan uzmanlar, fenomenler ve ikonlar. bir sebep. Elbette tüm bu faaliyetlerin temelinde ticaret var; birinin para kazanması ve kazançlarını giderek daha sürdürülebilir hale getirmesi gerekiyor. Bu zorunluluk, güzelliği sıradan insanlar için peşinden koştukça kaçan bir şeye dönüştürür ve doğal olarak bu güzellik mücadelesinden iyi ya da kötü doyum ya da mutluluk bulan pek insan yoktur.
Aslında güzellik dediğimiz şeyin sadece fiziksel görünüşümüze, yüzümüze sürdüğümüz renklendiricilere, giydiğimiz kıyafetlere, vücut ölçülerimize, saç ve göz rengimize, dişlerin beyazlığına endeksli olması son derece sıkıntılı bir durumdur. Ancak üzerinde çok durduğumuz söylenemez. ‘Güzel’ dediğimizde, ‘güzellik’ dediğimizde, doğrudan doğruya insanların fiziksel durumunun kastedildiğini düşünmek doğal kabul edilen bir şeydir. Ancak dilimizde ‘iç güzellik’ diye bir kavram var. Tüm bu güzellik imparatorlukları kurulmadan ve zihinlerimiz hamur gibi yoğrulmadan ve düşüncelerimizi yönlendirmeye/yönetmeye başlamadan önce, iç güzellik dış güzellikten daha değerli görülen ve çok önem verilen bir şeydi…
Bu günlerde bizi güzelleştiren şeyleri tamamen unutmuş olmayabiliriz ama fiziksel güzellik için yapmamız gerekenler çoğu zaman düzenin iç güzelliğe ve insani süslemeye gelmesini engeller. Nice, çok uzun zaman önce iç güzelliğin ne olması gerektiğine dair standartları dışarıdan biri belirlemiş. Orası da belli artık, güzelin kim olduğu, neye benzediği, neye inandığı belli. Onun gibi davranarak iyi insanlar olmak için kendimizi yormalıyız.
Güzellikle ilgili her şey dıştan tanımlandığında insanın doğal olarak güzelliği araması mümkün değildir. Oysa eski dünyada güzellik belli bir birikim, olgunluk ve liyakat sonucu zihnimizde belirirdi. İçimizdeki güzellik birikimine bakarak bir şeyin güzel olduğuna karar veriyorduk. Bu birikim, ömür boyu süren bir arayış, bir iz, özel bir dikkatle kristalize olan berrak bir iç havuzda toplandı. Ne zaman güzellik adına bir fikre ihtiyaç duysak, tasını o havuza daldırır, güzelliği o berraklıkta seyreder, keşfe çıkarız. Başka bir deyişle, güzellik bir meyveydi, güzellik arayışımızın bir sonucuydu. Güzelliği ararken güzelleşiyor, güzellikle meşgul olarak bizi çirkinleştirebilecek şeylerden kurtuluyorduk.
Artık güzellik adına yaptığımız hemen hemen tüm çabalar, birinin çarkını döndürmek, cüzdanını, cüzdanını para bono olarak şişirmek. Kendi ilan ettikleri güzellik standartları da insanları standartlaştırdı ve aynı kalıba döktü. Bu yalanı durdurmanın yolu, güzelliği saf haliyle bulup yeniden gün ışığına çıkarmaktı ama orada da başka bir uğraş var.